devamlılık ne demek bilmiyorum. sırf kendim için yazmaya başladığım o zamandan, yazmayla yavaş yavaş gelen kendinden eminlikten ve coşkudan sonra dev bir kesinti. gezegen boyutunda bir arıza. birazcık da susmayı iyi bir şey saydığımdan olsa gerek, genellikle, sustum. ama çoğunlukla yeni bir “şey”in içinde olduğumuz için, eskiden getirdiğim dil ve düşüncenin uyumsuz, yetersiz, kendini eğleyen hali acınasıydı. hala öyle. hayatımın en sıcak yazı olması, yangınlar, sonunda derimin altına girmiş olan siyasi rehinelik durumu, yaşanacak bir ülke ve hatta dünya kalmayacağı fikri bile, bu kesintinin yarattığı panik ve mide bulantısının yanında hafif kalıyor. görünürde her şeye kaldığım yerden devam ettim: tez yazmaya, ders vermeye, (oturmak beni sakat bıraktığında bile) hareket etmeye, hep bir kısmıyla uzağımda kalan arkadaşlarıma mesajlar değiş tokuş etmeye. ama bir şekilde olduramıyorum, yani kendimi çok acemi hissediyorum, eskiyi sürdürdüğüm her an yalan söylüyorum, -miş gibi yapıyorum, isildemekten tıkanıyorum. çok şaşkın ve dehşet içindeyken, herkes nasıl kendinin bir hayaletini geleceğe doğru uzatıp esnetmeye çalışıyor ve sakince bu hususta işbirliği yapıyor, nasıl çığlık atmıyoruz beraber, anlamıyorum.
sanki artık şablonlaşmış avantgardist kırılma ve devrim düşleri de yok. elimizden alındı. değer dengesizliği iyice açıldı. galiba değişimlerin bir sıçramaya dönüşebilmesi için insanların bunu hem münazara etmesi hem de bir şekilde zamanın o beklenmedik yarılışının içine birlikte girip birlikte manevra alması gerekiyor. ama öyle çokuz ve öyle yalnızız ki.
yanmanın ve boğulmanın her türlüsünü tadacağız.